Manda cinsine odaklanmamızda 2 temel sebep bulunmakta. Birincisi maalesef eski dönemlerdeki gibi değer görmeyen yerli ve milli olan bir değerimizi tekrar kıymetlendirmek, ikincisi ise yapılan bilimsel çalışmaların manda cinsinin etinin ve sütünün insan sağlığı için ne kadar kıymetli olduğunun tasdiklenmesinin ardından insanları sağlık için mandaya teşvik etmek.
Tescilli yerli ırkımız olan “Anadolu Mandası”nın sütü, inek sütüne oranla daha yüksek kuru madde içerir. A vitamini, kalsiyum ve fosforca daha zengin ve rengi daha beyazdır. Tüketilen diğer süt türleri içinde en yüksek yağ oranına sahiptir. Ayrıca manda sütünde doğal antioksidan olan tokoferol miktarı ve peroksidaz aktivitesi inek sütüne göre 2-4 kat daha fazladır. Biyokoruyucu maddelerin (immunoglobulinler, laktoferrin, lisozim, laktoperoksidaz) manda sütünde daha fazla olması, özel diyetlerde ve sağlıklı gıda hazırlamada bu sütü inek sütüne göre daha üstün kılmaktadır. Yağ oranının ve kuru maddesinin daha fazla olması krema ve tereyağı gibi üretimlerde verimi artırmaktadır. Manda sütü inek sütüne göre daha az su, daha çok kuru madde, mineral, yağ ve protein içermektedir.
Ayrıca manda eti dana etinden;
% 56 daha az yağ
% 45 daha az kalori
% 67 daha az kolesterol
% 11 daha fazla protein
% 10 daha fazla mineral, içerir.
PH seviyesi daha düşüktür ve daha aromatiktir. Yukarıda bahsettiğimiz farklar manda etinin dana etinden ne kadar daha sağlıklı olduğunun bir göstergesi.
Geçmiş yıllarda malak etinin kansızlığa karşı etkili olduğu insanlarca keşfedilmiş olup bu durum sonucunda da yaygın bir şekilde kullanılmıştır. (Soysal, 2009)
Organik hayvancılığa ve organik ürünlere talebin yükselen bir hızla arttığı son yıllarda bilinçli tüketicilerin isteklerini karşılamak üzere manda ürünleri önemli bir iş koluna potansiyel oluşturmaktadır. Bu amaçla ülkemizde manda yetiştiriciliğine ve manda ürünlerine önem kazandırılmalıdır. (Atasever, 2007)
Manda eti sığır etine göre sırasıyla %40 ve %55 daha az kolesterol ve kalori, %11 ve %10 daha fazla protein ve mineral içerdiği bildirilmektedir. (Soysal, 2006)
Antibiyotiklerin kontrolsüz kullanımı insanlarda alerjiden şiddetli zehirlenmelere, üremenin bozulmasına, gıdalarda antibiyotik kalıntılarına ve dirençli suşların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bağışıklık sisteminin baskılanmasına, uzun süre antibiyotik kalıntısı içeren gıdaların tüketimine bağlı olarak insanlarda süper enfeksiyon tehlikesine, ince ve kalın bağırsak bakteri florasının değişmesine, teratojenik, karsinojenik ve mutajenik etkilere sebep olmaktadır. (Beyene 2016; Klimek ve ark 2017; Schenek ve Callery 1998; Tadesse 2017)
GDO’ lu ürünlerin çevre için de riskler taşıdığı düşünülmektedir. Hibritleşme, ekosistemde bozulma ve hedef olmayan türler için zarar teşkil etmesi bu risklere örnek olarak verilebilir. Örneğin hibritleşme genetiği değiştirilmiş bitkiler ile yabani ya da diğer bitkiler arasında oluşabilmektedir. Bu da oluşacak yeni ürünler için risk teşkil etmektedir. (Löfstedt et al., 2002)
Manda hem ülkemizde hem de bazı yabancı ülkelerde diğer çiftlik hayvanlarına kıyasla şimdiye dek her yönden ihmal edilmiş olsa da belirli özellikleri ve verimleri nedeniyle önemli bir hayvan türüdür. Mandanın bu önemi kazanmasında en etkili olan özelliği beslenme konusundaki kanaatkarlığıdır. (Yılmaz, 2013)
Mandanın yetiştiricilik açısından önemi; sütü ve etinin kaliteli olması, hastalıklara karşı olan dirençliliği, kaba yemlerle et ve süt üretebilmesi, bakım ve besleme masraflarının düşük olması gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır. (Özdemir, 2016)
GDO’lu ürünlerin insan sağlığı açısından iki alanda riskli olduğu düşünülmektedir. Bunlardan biri antibiyotiğe karşı direnç eğilimi, diğeri ise alerjik reaksiyonlardır. (Löfstedt et al., 2002)
Manda etinin başlıca çekici özellikleri kırmızı renk, zayıf kas içi yağ ile kolesterolün ve yağının azalması, düşük bağ dokusu, istenen doku, yüksek protein, su tutma kapasitesi, miyofibriler parçalanma indeksi ve emülsifiye etme kapasitesidir. (Kandeepan vd., 2013)
Antibiyotik kalıntıları et ürünlerinde (fermente sucuk, pastırma vb.) yararlı mikroorganizmaların gelişmesini engelleyerek teknolojik sorunlara neden olmaktadır. (Arslan 2013)
Manda eti, sığır eti ile karşılaştırıldığında düşük yağ ve kolesterole sahip olma avantajına sahiptir ve birkaç araştırmacı tarafından sığır etinden daha üstün olarak derecelendirilmiştir (Valin ve ark, 1984; Kesava Rao ve Kowale, 1991)
Manda etinin çeşitli kalite özellikleri için sığır eti ile benzerliği göz önüne alındığında daha avantajlı olduğu incelenmiştir. Manda eti sektörünün gelişmesi gerekmektedir. Artan küresel gereksinimler ve sürdürülebilir, ekonomik olarak uygulanabilir, yüksek kaliteli ve daha sağlıklı et ve et ürünleri için sürekli değişen tüketici talebi, hayvancılık sektörünü, büyüyen nüfusu beslemek için alternatif bir et hayvanı kaynağını aramaya zorlamaktadır. (Baran, 2021)
GDO’lu besinlerin antibiyotiklere dirençli genetik materyal taşıması, insan bağırsağındaki bakterilere bu genetik materyalin geçmesi, çok tehlikeli bir durum olabilir. Böyle bir aktarım sonucunda bugün birçok hastalığın sağaltımında kullanılan antibiyotikler etkisiz kalabilir. (Şahin, 2003)
Antibiyotik kalıntıların sucuklarda fermantasyon sürecini bozabileceği, patojen bakterilere hayatta kalma ve çoğalma şansı verdiği belirlenmiştir. (Kjeldgaard ve ark. 2012)
Çoklu doymamış/doymuş yağ asitleri oranı yem ve cinsten etkilenebilir ancak uygun yağ asidi bileşiminin belirlenmesinde kas dokusu yağ yüzdesi ana belirleyici faktördür. Önerilen aralık 0.45-0.65 (Department of Health and Social Security, 1994). Bundan daha düşük bir oran kalp krizi riskini arttırmaktadır. Cis konfigürasyonundaki tekli doymamış yağ asitleri kolesterol seviyelerini düşürür ve yüksek yoğunluklu lipoproteini düşürmez. Bu da kalp damar hastalıklardan korur. C18:0 (stearik asit) açısından zengin diyetler, serum kolesterolünde bir artışa neden olmaz; uzun zincirli yağ asitleri C12:0 (laurik asit), C14:0 (miristik asit), C16:0 (palmitik asit) ve ayrıca kısa zincirli olanlar aterojendir (Ulbricht & Southgate, 1991).
Manda eti sadece sağlıklı insanlar için değil, kardiyovasküler ve serebrovasküler rahatsızlıkları olan ya da riskli bireylerde kişiye özel beslenmede önemli bir yer alması gerekmektedir. Günümüzde insan beslenmesinde hayvan menşeli ürünlerin tüketimi profesyoneller arasında: diyet uzmanları, diyetislerler, beslenme biyologları ve hijyenistler için önemli bir tartışmanın ana konusu konusudur (Keys, 1980; Barnard ve ark., 1995; Brunner ve ark., 2008; Trichopoulou ve ark., 2009).
Gıdalarda ısıl işlem ile antibiyotik kalıntılarının miktarında önemli bir azalma olmaktadır. Tetrasiklin grubu antibiyotiklerin verildiği kasların 100 derecede 9 dakika kaynatmayla %45-65 oranında azaldığı görülmüştür. (Hamamcı, 2022)
Manda karkasın deri altı yağ tabakası besili sığırlardan genellikle daha incedir. Sığırlara göre daha yağsız ve daha az yağlı olması sağlık bilincine sahip tüketiciler arasında talep görmüştür. Mandalar sığırlara göre daha yüksek derecede ve birçok hastalığa karşı daha fazla direnç ve toleransa sahiptir. 15 yaşına kadar makul derecede üretkendirler. 18 ve daha fazlası yaşta buzağılar üretir. Mandalar diğer türlere kıyasla mükemmel vücut ağırlığı artışına sahiptirler. (Banerjee, 1998)
Gen değişikliğinde amaç istenilen ürüne antibiyotik direnci kazandırmak için o ürüne gen ilave ederek ürünün dayanıklılığını artırmaktır. Çünkü antibiyotik direnç geni eksik olan tüm hücreleri yok etmeye çalışmaktadır. Bu yöntemle diğer bir olası risk de zararlı bakterilerin yayılma olasılığıdır. Öte yandan genetiği değiştirilecek ürünlere alerjenik olduğu bilinen organizmalardan transfer edilen genler alerjik duyarlılığı olan bireyler için risk oluşturmaktadır. (Löfstedt et al., 2002)
Mandalardan elde edilen et ve sütün kendine özgü yapısı (ette düşük yağ ve kolesterol, sütte yüksek yağ gibi) nedeniyle kullanıldığı sucuk, peynir, yoğurt ve kaymak gibi ürünlere de ayrı bir kıvam, tat ve lezzet vermektedir. Manda derisinin kalın olması nedeniyle de deri sanayinde ayrı bir yeri ve önemi vardır. Özellikle kalın deri gerektiren özel tasarımlarda (ayakkabı, kösele, tasma, yular, çanta vs.) kullanılmaktadır. (Sarıözkan, 2011)
GDO’lu bir bitki tarafından döllenen başka bir bitki besin zincirine girebilir ve ekosisteme geri dönüşü olmayan zararlar verebilir. Besin zincirinin en son basamağı olan insana kadar taşınabilir. (Altındişli, 2007)